Ben bir ‘kelle avcısıyım’. İşim şirketlerin aday bulmalarına ve açık pozisyonları doldurmalarına yardımcı olmak. Bu sebeple LinkedIn her iş gününün başında açtığım ilk web sitesi oluyor. Bu işe başladığımda 20’li yaşlarımdaydım ve bağlantılarım önce 1000’in üzerine, sonra 3000’e sonra da 5000’e çıktı.
İş bağlantıları platformunda tam anlamıyla iletişim kurma kraliçesiydim ama özel hayatımda yalnızdım. Sık sık birileriyle randevuya çıkıyordum ama ikinci görüşme çok nadir yaşanıyordu. Belki de ben çok seçici davranıyordum ama kıvılcım arıyor ve bir türlü bulamıyordum.
Temmuz 2013’te, 30’lu yaşlarımın başındayken bir meslektaşım o gün gördüğüm bir iş ilanının tanımına uyan birinin özgeçmişini paylaştı. Platformda ilanı veren şirketi araştırdım ve işe alım müdürünü bulmak için çalışanların arasında gezindim. İşte o zaman şirketin Denver bölgesinin ofis müdürü olan Nick’i buldum ve ‘bağlan’a tıkladım.
YARI FLÖRTÖZ BİR YAZIŞMA BAŞLADI
Birkaç gün sonra talebimi kabul etti ve ben de meslektaşımın önerdiği özgeçmişi ona sundum. Nick’in profiline bakılırsa İngiltere’den geliyordu ve Denver’da yeniydi. Ben de bunu fak edince mesajımı şöyle bitirdim: “Buralı gibi görünmüyorsun. Umarım beğenirsin!”
Birkaç gün sonra Nick’ten gelen yanıt beni çok heyecanlandırdı; “Ne zamandan beri Denver’ı evin olarak görüyorsun?” diye sormuştu. Böylece bir dizi yarı flörtöz yazışma başladı. Yaklaşık dört mesajdan sonra, “Eğer bir kahve içmek istersen, ağ kurmayı seviyorum” diye yazdım.
Çok sonraları Nick’in bu mesajı okuduktan sonra iş arkadaşlarından birine “Sanırım az önce LinkedIn’den bir randevu aldım” dediğini öğrendim.
Aslında ben tam olarak bu buluşmanın bir iş bağlantısı mı yoksa randevu mı olduğunu bilmiyordum.
Bir cumartesi öğleden sonra Denver şehir merkezindeki popüler bir mekânda görüşmek üzere anlaştık. Bu buluşma aynı anda hem tanıdık hem de farklı hissettirdi, sonuçta kahve içmek için müşterilerle hep buluşuyordum. Ama bu seferki çok farklıydı…
Buluşma yerine giderken ona “Kırmızı-turuncu bir ceket giyiyorum” diye mesaj attım. O da “Bordo ve mavi kareli gömlek giyiyorum” diye cevap verdi. Gergindim ama bu konuşma durumu benim için yumuşattı. Sonuçta bu adamla LinkedIn’de tanışmıştım. Onun beklentileri neydi? Benim beklentilerim neydi?
Sonra çok uzun gövdesi, uzun bacakları ve kısa sakalının altından görünen sevimli çene gamzesi ile içeri girdi. İçeceklerimizi sipariş ettik. İşlerimiz, ailelerimiz ve nereli olduğumuz hakkında konuşurken sohbet çok güzel aktı. İkimiz de tüm gece boyunca gülümsemeyi bırakmadık.
KANSERİ DUYUNCA KAÇMASINI BEKLEDİM
Geçtiğimiz birkaç ay içinde, flört deneyimlerimi engelleyen şeylerden biri, gözde başlayan nadir bir kanser olan uveal melanom teşhisi ve tedavisi görmüş olmamdı. Neyse ki göz küremde kalmıştı ve hücrelerden yapılan biyopsi, yayılma ihtimalinin yüzde 2’den az olduğunu ortaya koymuştu.
Bu bilgiyi açıkladığım ilk buluşmalarda boş bakışlarla karşılaşmıştım. Hatta bir kişi “Şu anki durumun romantik bir ilişkiye başlamak için elverişli değil” dedi ve tekrar sağlıklı olduğumda ona ulaşmamı önerdi.
‘İletişim ağımızın’ sonuna doğru Nick’e scooter’ımı yeni sattığımı, kanserin sol gözümde tam körlüğe yol açtığını ve bu yüzden motosiklete binmenin çok tehlikeli olduğunu anlattım. Nefesimi tuttum ve arkasına bakmadan kaçmasını bekledim.
Durdu ve “Scooter konusuna geri dönebilir miyiz? Onu satmak zorunda kalmak nasıl bir şeydi?” diye sordu. Çok şaşırdım. Belli ki bir zamanlar kanser olduğum gerçeğinden çok artık havalı kırmızı scooter’ıma sahip olmadığım için üzgündü.
Rahatlayarak nefes verdim.
Garson hesabı getirdiğinde Nick erken davrandı ve “Ödemene izin verirsem pek de centilmen sayılmam” dedi. Kredi kartını garsona uzatırken beni bir daha görüp göremeyeceğini sordu.
Tamam, diye düşündüm. Bu bir iş görüşmesi etkinliği değil.
O GÜN ELİMİ TUTTU VE BİR DAHA BIRAKMADI
Restorandan çıktık ve vedalaşacağımız sokağın köşesine varmak için yürüdük. Görmekte zorlandığımı fark etmiş olacak ki elimi tuttu. Bir daha da bırakmadı. Kısa süre içinde tüm zamanımızı birlikte geçirmeye başladık. Bir sonraki yıl birbirimizin arkadaşları ve aileleriyle tanıştık, uluslararası seyahatlere çıktık ve gelecek için planlar yaptık.
Nick, flörtümüzün birinci yılını kutladıktan kısa bir süre sonra kız kardeşlerimi onunla yüzük alışverişine davet etmiş. Ailesinin ve arkadaşlarının önünde evlenme teklif etmesini içeren ayrıntılı bir plan hazırlamışlar.
EVLİLİK TEKLİFİNDEN SONRAKİ HAFTA 16 AYLIK ÖMRÜM KALDIĞINI ÖĞRENDİM
Ama karaciğerim Nick’in planlarını bozdu. Kanserin yayılma ihtimali yüzde 2 olmasına rağmen, evlilik teklifi planından iki gün önce yapılan rutin ultrasonda karaciğerimde 12’den fazla şüpheli lezyon tespit edildi.
Kız kardeşlerim Nick’e mesaj atarak teklifi ertelemesini söylemişler. Ancak Nick’in cevabı “Bu hiçbir şeyi değiştirmez. O hâlâ evlenmek istediğim kız” olmuş. Evlenme teklif ettiği gün hayatımın en duygusal günüydü. Ertesi hafta kanserin yayıldığını ve 16 aylık ömrüm kaldığını öğrendim.
Çelişkili duygularla doluydum. 4. Evre, tedavisi olmayan ve 16 aylık ömrü olan bir kanser teşhisi konulması tam anlamıyla dehşet verici. Öte yandan sevdiğiniz adamın sizinle sonsuza kadar (sonsuz bizim için ne kadar sürecek bilmiyorum) birlikte olmak istenmesi ise tam anlamıyla saf bir mutluluk.
Kendimi hem umutsuz hem de umutlu hissediyordum.
KANSERİMLE KÖSTEBEK OYNUYORDUM
İlk onkoloğum bana tek bir tedavi seçeneğim olduğunu ve bunun da 35 yaşına kadar bile yaşayabileceğimin garantisini vermediğini söylerken, doktor babam her dakikasını bize daha fazla umut, daha fazla zaman sunacak bir klinik deney bulmak için harcadı.
Bu esnada Nick ve ben birlikte yaşamaya başladık. Ocak 2015’te Manhattan’daki Memorial Sloan Kettering’de (MSK) beş hafta sürecek ilk klinik deneyime kaydoldum. Şubat ayında ise güzel bir törenle evlendik.
DÖRT KLİNİK ÇALIŞMA, SAYISIZ AMELİYAT
MSK’daki klinik çalışma tümörlerimi sekiz ay boyunca stabilize etti. Beni denemeden çıkaracak boyutta bir tümör büyümesi yaşadığımda ise Denver’daki ikinci denemeye kaydoldum. Bu köstebek oyunu yedi yıl boyunca devam edecekti.
Dört klinik araştırmaya katıldım, iki karaciğer embolizasyonu geçirdim. Tümör beynime sıçradığında kesisiz bir yöntem olan gamma knife cerrahisi yapıldı. Laparoskopik karaciğer rezeksiyonu ameliyatı ve karaciğerimin yarısının alındığı bir ameliyat daha oldum. Her deneme ve tedavi, Nick ve bana birlikte daha fazla zaman kazandırdı.
UMUDUMUZU HİÇ KAYBETMEDİK
30’lu yaşlarımızı savaş ya da kaç modunda geçirdik ama asla umudumuzu kaybetmedik. Planlar yapmaya devam ettik. Bir ev inşa ettik, bir köpek yavrusu aldık ve dünyayı gezdik.
2020 yılında, pandeminin en yoğun olduğu dönemde Pennsylvania’daki Pittsburgh Üniversitesi Tıp Merkezi’nde dördüncü klinik denememe kaydoldum. Tedaviye çok iyi yanıt verdim, ancak bir tümör kötüye gitti. Ertesi yıl doktorum bu tümörü ve kalan kanserin tamamını ameliyatla aldı ve vücudumda hiçbir hastalık belirtisi kalmadı.
BEKLENMEDİK BAĞLANTILAR BİZİ AYAKTA TUTABİLİR
Bu hafta Nick ve ben evliliğimizin dokuzuncu yılını kutluyoruz. 10 yıldan fazla bir süre önce LinkedIn’de tanışmak ikimiz için de beklenmedik bir durumdu. Ayrıca kanserimin yayılacağı yüzde 2’lik dilimin içinde olmayı da hiç beklemiyordum. Şimdi burada hayatta olmayı bekliyor muydum hiç emin değilim ama hayatın bizi şaşırtmak gibi bir huyu var.
Hayatımız boyunca yabancılarla bağlantılar kuruyoruz. Ve bazen, hiç beklemediğimiz bir anda bu tesadüfi bağlantılar bizi ayakta tutuyor.
Business Insider’ın ‘I messaged a stranger on LinkedIn and we were engaged a year later. Then I was given 16 months to live’ başlıklı haberinden derlenmiştir.